31 Aralık 2008 Çarşamba

2009 SeVGi ve BaRıŞ DiLiYoRuM


yeni bir yıla girerken
sevgi ve barış diliyorum
savaşların, acıların ve felaketlerin
geçip giden bir yıl gibi geride kalması dileğiyle...

28 Aralık 2008 Pazar

BeYaZ BiR ÖrTÜ

Bu sabah bu manzarayla uyandık.


Müthişti fakat meleğim hasta olduğu için pek bir mutluluk havası esmedi yuvamızda...

Yaz aylarından beri beklediğimiz, kuraklığa deva olacak yoğun kar yağışı sonunda ülke çapında etkili oldu.
Ve şehrin bütün sokaklarını, evlerin çatılarını, arabaları her yeri her köşeyi adeta beyaz bir örtü kapladı.

27 Aralık 2008 Cumartesi

...ŞaRKıLaR SeNi SöYLeR DiLLeRDe NaMe aDıN...

Gramofon , eski Yunanca fone, "ses" ve grammein, "yazmak" kelimelerinden kaynaklanıyor.
Bu makine ile ses ve müzik kayıtı veya dinleme olanakları bulunmaktadır.
Ilk patenti , 29 Eylül 1887 alman yaratıcı Emil Berliner tarafından alındı.
Gramofon bir yuvarlak ince taş plak ile , fonograf ise bir silindir ile çalışır.
Ilk fonograf yaratıcılardan biri ünlü Thomas Alva Edison dir.
İlk müzik çalar kutusu.
Meyhane kültürünün vazgeçilmez aracı.
Taş plak ile bir araya gelince bir güzel olur.

Gramofonlar; günlük yaşamımızda yeri olmayan; ancak nerede görsek gözümüzü alamadığımız estetik müzik aletleri.
Gözümüzü alamamamızın nedeni ise bir müzik aletinden öte anlam ve değer taşımaları.
Bizim kültürümüzde taş plaklarla ve yanık seslerle bir anılan nostaljik müzik aletinin geliştirilmesi ile pikaplar kullanılmaya başlandı.
Sonra onlar da anılara karışmaya yüz tuttu.
Bir müzik aleti kulağa hitap edebilir, gramofon bundan daha öte bir güzellik. Başka duyuları da okşuyor gramofonlar. Sesleri, estetik görüntüleri, nostaljik kokuları yanında onlara dokunmanın ayrı bir hazzı var.


...aşk gibi sevda gibi
huysuz ve tatlı kadınnn...

25 Aralık 2008 Perşembe

DaHa ÇoK SeVMeK

çiçekpasajı/istanbul

neden
diye hiç sormadım
bazı şeyleri daha çok sevmemin
sebebini merak bile etmedim...
sonbahar
ve
sonbahar renklerini
yağmuru
dönüp dönüp
aynı şiirleri okumayı
D&R ve kasvetli ortamını
mutfağı – mı
mutfak gereçleri almayı
müziği keşfetmeyi
meraklı olmayı
merak etmenin sınırsızlığını
bazı zamanlar sıkıcı
bazı zamanlar farklı
bazı zamanlar süpürge ve cadı ikilisi olmayı
şaşırtmayı - şaşırmayı
çikolata /dondurma sevmeyip
meleğimin ısrarla çikolata yedirmeye çalışmasının
anlaşılmazlığını....
böyle işte
bazı şeyleri daha çok seviyorum
galiba
fotoğraf çekmeyi de seviyorum
ama pek çok seviyorum


17 Aralık 2008 Çarşamba

1000 TANE

‘Mini mini fincan içi dolu mercan’,
‘Çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane’
gibi bilmecelere konu olan incirler gibi bereketin sembolüdür narda.
Sert kabuğuyla içindeki hassas taneleri saklayan nar sanıyorum hafızalarımızda en çok bıraktığı lekelerle kalmıştır. Hatta babam kış gecelerinde nar getirir annem “durun çocuklar leke yaparsınız üstünüzü ben ayıklıyım size” derdi. Bir yandan da iyi yapardı çünkü ben hiç sevmem nar temizlemeyi...


Ağzımıza aldığımdaki o muhteşem nar suyu şelalesini kim sevmez ki...

Kabuğundan ayırıp ayıklaması güç ama yemesi muhteşem bir sağlık deposudur nar…
Yöresel yemeklerde kendine has lezzetiyle kullanılan nar ekşisi de unutulmamalı…
Hele kısır ve salatalarda kullanıldığında lezzetine doyulamaz.

Nar 'yemekname' isimli yemek dergisini gezerken çekilmiş fotoğraflarıyla dikkatimi çekti…
C vitamini deposu ve kuvvetli bir antioksidan olan değişik bir sürü tarif yapmak mümkünmüş.
Bunlar arasında ’narlı zeytinyağlı kereviz’, ‘narlı kısır’,’nar peltesi’ ve bunlar arasında en enteresanı bana ‘nar taneli zeytinyağlı yaprak sarması’ geldi.
Muhteşem bir görüntü ama değil mi?




Narlı maden suyu,
Malzeme:1 şişe madensuyu yada gazoz ve 2 yemek kaşığı nar,tabiî ki sabırla soyabilenler için:)
Yapılışı: buzdolabında soğutulan bardağa maden suyu doldurulur içine nar taneleri atılıp bir kokteyl kaşığı ile servis edilir.





süper görünüyor değil mi?

10 Aralık 2008 Çarşamba

BaYRaM MıŞşŞş...

Bugün bayram mış...
Burda mecmuasından ya da vitrinlerden seçtiğimiz elbiseleri dikmiş annem bize. Yakaları organzeli, ya da dantellerle bezenmiş. Rugan kırmızı ayakkabılarım başucumda arife akşamı alınmış. Esin'in saçları hep örgü imiş iki tane, uçlarında kocaman dikilen kıyafete uygun kurdeleler, benimki her zamanki gibi kısa, özgür hep istediğim gibi. İlker’in saçları birkaç gün önceden berbere gidilmiş kısaltılmış.

Bugün bayrammış…
Anneannemle dedemin ellerini öpmüşüz. Babamın anne ve babasını kabristanda ziyaret etmişiz. Para, adı ne olursa olsun, "bayram harçlığı" olarak bile, öyle ele sayılmazmış. Büyüklere alışverişlerde zarf içinde, çocuklara mendil arası verilirmiş.. Para değil hangi mendilim daha güzeline bakılırmış.

Bugün bayram mış…
Babamın aklında ile büyüklerinin bir listesi vardır. Kimse ihmal edilmesin, kimsenin gönlü kırılmasın. Kapıları çalmışız çikolatalar, baklavalar, fıstıklar çerezler ikram edilmiş. Mendillerimiz çoğalırmış, çikolataların yaldızlı kağıtlarını küçük parmaklarımızla düzleştirip saklarmışız. Yürüyerek gidermişiz her yere.. Bulamadıklarımıza "Bayramınızı kutlarız” diye kartlar bırakırmışız. Postadan bir sürü tebrik kartı çıkarmış. Üzerleri pullu olanlar, hareket edince göz kırpanlar, manzara resimleri.. Hepsini saklarmışız.

Bugün bayram mış…
Öyle uzaklara saçılmamışız daha.. Öyle uzaklarda uyanmamışız.. Tüm aile bir aradaymış. Bir rüzgar esip hiç kimseyi dağıtmamış her bir yana.

Bugün bayram mış…
Öylesine bir günmüş gibi geçip giden bayram mış…
Hepimiz bir aradaymışız.
Henüz o ayrılık rüzgarı esmemiş babaocağında.

Bayramlar değişmedi aslında bizler değiştik…

Bayrammış...

5 Aralık 2008 Cuma

aNLaT BaNa

Söyle bana hayat.
Beni kime doğru yaklaştırıyorsun?
O kim?
Şu anda nerede?
Kiminle?
Yoksa o da, beni mi düşünüyor benim gibi?
Tanıyor muyuz onunla birbirimizi?
Onun beklediği, hayal ettiği ben acaba hangi ben?
Peki ben ona ulaştığımda hangi ben olacağım?
O zamana kadar daha kaç kabuğumu üzerimden sıyırmış atmış, beni çevreleyen kaç duvarı yıkmış, kendime kaç adım daha yaklaşmış olacağım.
O da beni, benim onu sevdiğim kadar sevebilecek mi?
Onunla ara bir durak mı olacağız birbirimiz için?
Yoksa biz,beklediğimiz, aradığımız, arzuladığımız kişiler miyiz?
Bana yüzde kaçını göstermeye cesaret edecek?
Peşinden sürüdüğü, bir türlü noktayı koyamadığı eskimiş hikayeyle mi bana gelecek?
Beni, ben de mi keşfedecek.
Yoksa daha önceki deneyimlerine mi beni hapsedecek.
Diğer ilişkilere mi benzeyecek bizim de ilişkimiz.
Yoksa biz, özgün ruhlarımızı kaybetmeden beraber olabilmeyi başarabilecek miyiz?
Birbirimizin hayatındaki rolümüz ne olacak?
O bana neler öğretecek, o benden neler öğrenecek?
Birbirimizi acıyla mı, yoksa sevgiyle mi işleyeceğiz?
Neler takılıp kalacak benliklerimize bizlerden?
Ne kadar cesur olabileceğiz?
Onunla herşeyi hiç sakınmadan, eksiksiz, dibine kadar yaşayabilecek miyiz?
Sahte repliklere hiç ihtiyaç duymadan, sadece içimizden gelenleri konuşabilecek miyiz?
Söyle bana hayat.
Biraz ondan bahset bana.

05 Aralık 2008Haşim A.

YaReDiR SiNeDe EsKi SeVGiLi

Yaredir sinede eski sevgili Eski sevgili eski günler Hayata baksana takmıyor kimseyi Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi Ya...